6 Ocak 2017 Cuma

Açık Hava Reklamları Yaratıcı Çalışma Örnekleri

Uzun bir aradan sonra blogda yeniden paylaşımlara başlıyoruz arkadaşlar...


İlk örneğimiz  Mc Donald's tan geliyor.
 Mc yaya geçidi ve patates benzerliklerini ortaya koyarak dikkat çekici bir açık hava uygulaması gerçekleştirmiş








19 Mart 2014 Çarşamba

REKLAMCI OLAMAK İÇİN OKUMAK ŞART MI ?

Bu soru üzerine verilen çok muğlak cevaplar olmakla birlikte benim bu konudaki düşüncelerim oldukça net. Alay candır!
Bir kefeye doktorluk, uzay mühendisliği, öğretmenlik, matematik profesörlüğü gibi alanları; diğer kefeye de pazarda limon satan abilerimizi koyun. Reklamcılık 2.kefede yer alır her zaman.
Trilyon sene reklamcılık okusak, milyar sene master yapsak, binlerce tez onlarca makale yazsak yine de reklamcı olmanın bir garantisi yoktur. Dünyanın en pahalı ve ünlü okulunda da okusanız bu mereti, olmayınca olmuyor kuralı bir işlemeye başlarsa her şey bitmiştir.
Halbuki azıcık istek, birazcık ışık, oldukça azim ve bir tutam da kararlılık varsa ilk adım gönül rahalığı ile atılabilir. Ben reklamcılık okuyanlar kervanındanım. Hazırlıkla beraber 5 koca yıl.  1 sene kadar da staj tecrübem var. Eğitim hayatıma ve yaptığım gözlemlere dayanarak oldukça net bir sonuca ulaştım.
Üniversitede at antrenörlüğü okumuş biri de reklamcı olabilir. Ve bu kişi o kadar iyi reklamcı olur ki okuduğum o beş seneyi beş dakikada silip atabilir.
Yeter ki bireysel bazda bir ışığa ya da şekillendirilmeye müsait bir hamuru olsun. Nice ustanın yanında bir sanat eserine dönüşebilir bu hamur. Sektörde onca adam ne reklamcılık okumuştur ne de türevi bir bölüm. İlk staj yaptığım ajansta çalışan bir reklam yazarının önceki işi barmenlikti. Yine aynı ajansta sinema televizyon okuyan bir yazar ve bir stratejist çalışıyordu.
Öğretmen, doktor, mühendis, sosyolog, ekonomist ve daha nice farklı alandan kişiler ekmek yiyor bu meslekten.
Reklamcılık ya da buna paralel bir bölüm okumuş nice insan da kpss yahut benzeri bir sınavla kamuyu düşünmekte, tamamen farklı alanlara yönelip kendilerini heba etmekteler. Her halükarda bu tarz soruların tek cevabı kendimizde saklıdır. Reklamcılığın okutulduğu alanlardan, yapıldığı alanlara gidip o havayı teneffüs etmek ve kendimizi tartmamız gerekiyor.
Kısa bir hesap yapalım;
Ülkemizde reklamcılık ve buna paralel bölümlerin içinde barındıran 20 üniversite olduğunu varsayıp  her bölümden düzenli olarak 40 mezun verildiğini düşünelim. 800 tane insan!
Bu kadar insanın reklamcı olması ya da hayal edilen o çizgi üstü reklam ajanslarında çalışabilmesi elbette mümkün değil.
Sonuç olarak;
Reklamcılıkla ilgili bir bölüm okumak yahut iletişimin herhangi bir dalında eğitim veren bir bölümden mezun olmanın getireceği faydalar olsa da nihai amaca ulaşmada oldukça etkisiz kalmakta ve bazen hiçbir işe yaramamaktadır bu faydalar.
Staj mülakatlarımda en sorulan soru her zaman bölümüm ve okulum oldu. Ne reklamcılık okuyorum diye gaza gelmeye, ne de okumuyorum diye kendimizi harap etmeye gerek var.
Yazımı ise okula başladığım ilk sene bize ders veren bir akademisyenin sözleriyle bitiriyorum. İsim vermem doğru olmaz çünkü şahsi bir izin almadım bu paylaşım için. Ama bu yazıyı okuyorsa bu kelamlar için ona büyük teşekkürlerimi sunarım.
‘’Bundan 4 sene sonra cebinize koyduğunuz en önemli şey yüksek not ortalamanız olmasın arkadaşlar. Size okul sınırları içinde farkındalık kazandıran o şey aslında bizim cebimizde. Kendi cebinizi doldurmaya bakın, bizimkini değil.  Mezun olurken cebinizde gerçekten elle tutulabilir şeyler olsun. Biz size, cebinizin nerede olduğunu ve elinizi nasıl kullanmanız gerektiğini, bu beyaz tahta üzerinde anlatacağız. Ama unutmayın ki el de sizin cep de sizin.’’

Sihir kendimizde, ötelerde aramaya gerek yok.
HASAN TEKİN